“Bin ömür daha da olsa, alnından öpüp kurban eyleyeyim” (Zerdeşt Dersîmî)
Adı soyadı: Ali Gezer:
Kod adı: Zerdeşt Dersîmî
Doğum tarihi: 02.02.1970
Anne baba adı: Hatice- İbrahim Gezer
Öğrenim: İstanbul Üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler Bölümü
PKK’ye katılım Tarihi: 1993 İstanbul
Şahadet Tarihi ve yeri: 18 Ağustos 2011- Pervari
Oğlum, Kardeşimiz, Ağabeyimiz ve Hevalimiz Ali Gezer 1970 Yılında Elbistan Hasanali köyünde dünyaya gözlerini açtı. Annesinin helal sütünden emmeyi ve bunu laiğiyle de devretmeyi çocukluk yaşlarında hepimize hissettirdi. Olgun, insancıl, hümanist, insanı kırmaktan korkan, haksızlığa da asla boyun eğmeyen duruşuyla, aile ve çevresinde erkenden öne çıkmasına yol açtı. Aile içinde bugüne kadar incittiği kimse olmamış, çevresinde oldukça sevilen ve gittiği yerde etki bırakmasını bilen karakteriyle sürekli ilgileri üzerinde toplamıştır.
Marksist, Leninist klasikler başta olmaz üzere, Deniz gezmiş, İbrahim Kaypakaya, Sinan Cemgil, Kemal Pir, Mazlum Doğan, Mahsum Korkmaz gibi önderlerin düşünce ve yaşamlarını incelemeye başladı. Türkiye ve dünya devrim hareketleri üzerinde büyük araştırmalar yapan Ali Gezer PKK’nin ideolojik ve teorik olarak Kürt halkının kurtuluş örgütü olduğu kanaatiyle Kürt Özgürlük Mücadelesi ile tanıştı.
Ermeni katliamından büyük etkilenen Ali Gezer, 38 Dersim katliamı, Maraş katliamı ve Kürdistan’da gelişen tüm diğer isyanların haklılık sebeplerini içselleştirdi. Ve son isyan olan PKK artık onun için içinde yer alması gereken bir hareket olmuştur. Ali Özellikle 38 Dersim katliamından ve yaşadığı Maraş katliamından büyük etkilenmişti. Bu nedenle, adını Sonraları Zerdeşt Dersîmî koyacaktır.
Liseden sonra sınavlara giren Ali Gezer İstanbul üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler Bölümünü kazandı. Bu dönem içinde PKK’nin bölgemizdeki gerilla gücüyle görüşmeye başladı. Ve gerillanın da onayıyla İstanbul’a 1991 yılında üniversitede öğrenci örgütlenmesi içerisinde yer almak amacıyla geldi. İstanbul Üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler Bölümüne bir öğrenci olarak girdi ama bir militan olarak çalışmalar yürüttü. YCK Yekitiya Ciwane Kürdistan örgütlenmesi içerisinde yer aldı. Bu örgütlenme çalışmalarından dolayı okuldan uzaklaştırıldı. Bu dönemden sonra Ali için legal çalışma yürütmek artık anlamsızlaştığı için 1993 yılında profesyonel olarak PKK saflarında yerini aldı.
1994 yılında ise İstanbul’da gözaltına alındı ve bir aydan fazla gözaltında kaldı. Bu süre zarfında büyük işkencelere maruz kaldı. Bir ayı aşkın bir süre gözaltında kalmasına rağmen, iddianamesinde kendisine ait sadece iki cümle vardır. Hiçbir şeyi kabul etmemiş, imzalamamış ve direnmiştir. Tüm bunlara rağmen tutuklanarak Bayrampaşa cezaevine gönderilmiştir. Daha sonra Ümraniye cezaevine sevk edildi. 1996 yılında Ümraniye yapılan büyük bir saldırıya da maruz kaldı. PKK’li tutuklulara yönelik geliştirilen büyük bir operasyonda birçok arkadaşı yaralandı. Ali Gezer Türk Güvenlik Mahkemesinin iradesini kabul etmeyerek, siyasi savunma da yaparak tarihe farklı bir not daha düşmüştür.
Siyasi savunmasından sizlere kısa bir pasaj iletmek istiyoruz: “Türk polisi tarafından büyük işkencelere maruz kaldım. Filistin askısı, elektrik verme, tazikli su, beton üzerine yatırma, gibi her tür insanlık dışı işkenceleri uyguladılar. Hatta başımdan ve boynumdan ezikler meydana geldi. Ve kaburgam kırıldı. Bu baskı DGM’ye götürülünceye kadar devam etti. Bütün arkadaşlarıma da aynı işkenceler yapıldı. Ve DGM’den de alınan ifadelerde işkenceci polislerde vardı. Ben DGM’ye inanmıyorum. Onların da kontranın bir uzantısı, daha doğrusu kontra mahkemelerdir. Benim ablam Nurhak dağlarında Kimyasal silahla devlet güçleri tarafından katledildi. Bu yüzden kin ve nefretle doluyum. Bugün tahliye olsam Engizek ve Nurhak dağlarına gideceğim” demiştir.
Ali Gezer gördüğü işkencelerden dolayı Türk devleti ve polisini AHİM’e dava etti. Ve AHİM’de Türk devletini mahkum etmeyi başardı.
Cezaevi sürecinde biz ailesine söylediği en büyük arzusu şuydu: “Bir gün buradan çıkarsam yüzümü, yüreğimi dağlara döneceğim.”
1996 yılının sonunda tutuksuz yargılanmak üzere tahliye oldu. Cezaevinde düşlediği düşüne doğru yol almak için hiç beklemedi. Cezaevinden çıkar çıkmaz, dağlarına, tarihine aşık olduğu Dersim’e doğru yola çıktı. Daha Dersime varmadan Karakoçan yolu üzerinde yapılan bir kimlik kontrolü sonucu yeniden gözaltına alındı. Ve Dersime girişi engellenerek serbest bırakıldı. Dolayısıyla İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Yeniden kendi koşullarıyla Gerillaya gitmek için yollar aradı. Sonunda toplam bir ay geçmeden Botan sahasına geçmeyi başardı ve hayalini kurduğu özgür Kürdistan dağlarına kavuştu.
Uzun yıllar Botan sahasında kalan Zerdeşt Dersîmî irili ufaklı bir çok sorumluluk ve görev üstlendi. 2004–2005 yıllarında Güney sahasına çekilerek burada bir dönem eğitim gördü. Ardından 2006–2007 yılları arasında da HPG Basın İrtibat Merkezi’nin sorumluluğunu yürüttü.
Zerdeşt Dersîmî’yi bir yerde tutmak, bir yerlere sığdırmak imkânsızdır. Çünkü o çocukluğunda da öyleydi. Ruhu özgür, düşüncesi özgür, dağlara vurgun Nurhakların asi bir çocuğudur. Toprağın kokusu, dağların sabah ve tazeliğini içine çekmeden yaşayabilecek özelliklere sahip değildi. O güneşin doğuşuyla yollara koyulan, güneşin doğuşunu izlemeden güne başlayamayan biriydi.
Bir karıncayı bile incitmekten çekinen, savaş karşıtı olan Zerdeşt Dersîmî’nin elinde silahla Kürdistan dağlarında yıllarca savaşmasına neden olan, zulmün kendisidir. Bir yerde eğer zulüm varsa orada isyanda vardır. Zerdeşt Dersîmî için, her gün şehit düşen arkadaşlarının haberlerini almak, onların yanında olamamak onlarla omuz omuza çatışmamak mutsuzluğun en büyüğü olsa gerek Basın İrtibat Merkezinden çok kalmaz ve yine yönünün en iyi bildiği yere, yani Botan sahasına çevirir.
O Nurhak’ların bilge ve özgür çocuğudur. İsyanı, mücadelesi haksızlığa ve zulmedir. Kürtlerin binyıllardır yaşadığı acıları yüreğinin en içinden hissederek yaşadı ve bu haksızlığa karşı mücadele ederek yaşamının hakkını laiğiyle yerine getirdi.
Değerli Dostlar; Değerli Kürdistan Halkı: Zerdeşt Dersîmî’nin ailesi olarak, kısa bir özgeçmişi hakkında sizleri bilgilendirme ihtiyacı duyduk. Dersîmî’nin yaklaşık 20 yıllık PKK tarihini bildiğimiz kadar özce aktardık. Yalnız şuna da inanıyoruz ki: Üniversite, gözaltı, cezaevi ve gerilla süreci arkadaşları tarafından halkımız daha da genişçe bilgilendirilecektir.
Değerli dostlar, Değerli Kürdistan Halkı, Gezer Ailesi olarak Soruyoruz şimdi:
Hangi acı daha büyüktür? Hangi acının tarifi vardır? Kaybetmek mi? Son yolculuğunda yanında olamamak mı? Hoş geldin veya hoşça kal diyememek mi? Acının büyüğü veya küçüğü var mıdır? “Ateş düştüğü yeri yani yüreği yakar” Eğer sürgündeysen ve gidemiyorsan bu daha da fazla büyük yakıyor.
Sorarız şimdi bir karıncayı, bir insanın kalbini kırmaktan büyük korkan Oğlum, Kardeşim, Ağabeyim, Hevlalim nasıl onca yıl kolunda en ağır silahlarla mücadele etti? Neden? Onun yüzünü dağlara çeviren donanımla bir özgürlük gerillası yapan neydi?
Eğer ocağınıza ateş düşürülmüşse, eğer ekmeğinize göz dikilmişse, eğer canınıza kast ediliyorsa, eğer diliniz, dininiz, ırkınız yok sayılıyorsa, işte orada bir karıncayı bile incitmekten çekinenler donanımlı birer özgürlük savaşçısı olarak dağlarda yıllarca savaşırlar. Savaş karşıtı olsalar bile gerekirse savaşır ve gerekirse ölürler.
İşte Zerdeşt Dersîmî bir halkın haklı mücadelesinde onurluca yerini aldı. Onurluca görevlerini yerine getirdi. Ve diğer Kürt halkının evlatları gibi Zerdeşt’i de şehitler kervanına uğurladık.
Oğlum, Kardeşim, Ağabeyim, Hevalim; Bu öyle bir acıymış ki, bunu tarif etmek imkânsız mış? “Kelimelerin içi boş derdin” Aynen öyle. Seni hangi cümleyle, hangi kelimelerle ifade etsek ki? Hepsi şimdi öyle boşlar ki. Bu acıya yabancı değiliz elbette.
Bir resim her şeyi doldurabilir mi? Bu soruyu daha önce kendimize hiç sormadık değil. Daha önce de aynı acıyı yaşamıştık. Aynı soruları sormuştuk. Ama şimdi anlıyoruz ki, sorduğumuz soruların ve cevapların karşılığı olduğumuz mekânlara göre değişiyormuş.
Evet. Oğulum, Kardeşimiz, Ağabeyimiz; Şehit Mızgin’i de uğurladık. Yanı acıyı seninle birlikte ablanı yolcularken de yaşadık. Ama insan kendi toprağında, kendi acısını daha büyük, daha onurluca, dostuna da düşmanına karşı yaşıyormuş. Meğer, gelememek, ellerinle bize sunduğun o toprağın kokusunu ciğerlerimize solmamak kadar büyük bir acı yokmuş. Acının acısının tarifi de olmuyor.
Değerli dostlar, bu savaş Kürtlerin son savaşı olacak. Bu savaş çok can aldı. Çok fazla acıttı canımızı. Acının büyük olduğu yerlerde büyük umutlar doğar. Kürdistan dağlarında 30 yıldır acı ve kan akıyor.
Medeniyetin beşiği topraklarımızın inim inim inletenler, döktükleri kanda kendileri inim inim inleyerek can verecektir. Özgürlüğüne susamış Kürt halkını hiçbir güç durduramayacaktır.
Oğlum, Ağabeyimiz, Kardeşimiz, Hevalimiz Ali Gezer (Zerdeşt Dersîmî) Bir babayı değil, milyonlarca babayı, bir anneyi değil milyonlarca anneyi, bir kardeş ve ağabeyi değil milyonlarca ağabeyi ve kardeşi kucakladı. O büyük bir ailenin evladıydı. Son yolculuğunda yanında olan Tüm dostlara ve büyük ailesine Teşekkür ederiz. Bizleri aratmadığınıza inanıyoruz.
Bu duyguyla; Sürgünde de olsak, gelemezsek de topraklarımıza, uğurlayamasak da yüreklerimizin sol tarafını; olduğumuz yerlerde onlara laik, mücadelemizi sürdüreceğiz. Sözümüz sözdür. Tüm özgürlkü savaşçılarının anıları önünde saygı ile eğiliyoruz..
Şehit Elif Gezer (Mîzgin) ve Şehit Ali Gezer (Zerdeşt Dersîmî)
AİLESİ
28 Ağustos 2011
Basel